Geldim gene allahın cezası ve başımın belası bu şehre. Ne işim olduğunu bilmez bir halde hem de. En azından eskiden bir amaç vardı, bir aşk vardı, her şey yeni ve heyecanlıydı. Şimdi üçüncü senede, üçüncü kez ev ararken, üçüncü kez ders seçimi yaparken nefret ede ede, ayaklarım geri gide gide çıkıyorum şu lanet olasıca yokuşu. Aklımda bir Ney York hayali.
Dimitris demişti: "That's the worst part." diye. Bundan sonra gördüğün her şeyi, gittiğin her yeri NY'la kıyaslayacaksın. Ve hep bir kusur bulacaksın. Diyorum keşke bulacağım kusur bir olsa.
Kavgamızın şehri demiş ya Edip Akbayram... Zaten başka bi haltın şehri olmaz İstanbul'dan. Eski bir aşkın tozlarıyla kalbimde, buğulu bir camın ardından bakıyorum şimdi sana. Kendimi öldürmek istiyorum. Hayır, kendimi öldürmek istemiyorum. Ama yaşamak da istemiyorum. Olduğum yerde kalmak, bir milim hareket etmeden, bu küçücük odada unutulmuş bir kuru çicek gibi tozlanmak istiyorum. Bir köşeden seyrederek rengimin solmasını, yavaş yavaş yok olmak istiyorum. Ya da güneşte bırakılmış bir fotoğraf gibi, zamanla kaybolmak istiyorum geride belli belirsiz bir iz bırakarak. En sonunda o da kaybolacak...
Bu şehir bana iyi gelmiyor.
Ah İstanbul, uğruna ölen canlara değer misin? Yoksa sen misin aslında kana susayan? Ne istiyorsun benden? Artık düş yakamdan.
Nefes alamıyorum.
2 yorum:
ooh may i ask if this is your photo?
Unfortunately it's not. I don't know who's the photographer. I found it on Google. I would like to know who it belongs to. :)
Yorum Gönder