Güzel yurdumun güzel insanları :)
Amerika'ya geldiğimden beri ilk defa bloga yazıyorum. Biliyorum biraz ihmal ettim buraları. Ama şu an karnımın tok olmasından, yapacak işim ve konuşacak kimsem olmamasından istifade ederek bir şeyler karalayayım dedim. Aslında ne yazmam gerekir, hiç bilmiyorum. Hani size Texas'ı mı anlatsam, başımdan geçenleri mi anlatsam, ruh halimi mi anlatsam... Yoksa direk havadan sudan mı girsem?
Burası sıcak memleket. Kuzey enlemlerinin bayağı güneyinde seyrediyoruz. Hal böyleyken ortalığın gavur lokumu gibi yanması kaçınılmaz. Üstüne 8 saat açık havada çalışmak eklenince adamın ebesi zor anlar yaşıyor. İş desen ayrı bir can sıkıntısı. Saatte 8 dolar alıyor(teoride) olmamıza rağmen ev kirasıdır, yol parasıdır, kıyafettir, vergidir derken elimize haftalık 120-130$ kalması da cabası. Bu paranın yarısı da yemeye, içmeye gidiyor zaten.
Bilen biliyor, burada bilgisayarım yok. İnternete girmek için arkadaşların bilgisayarlarını ödünç (ç)almam gerekiyor. Zaten her gün deli gibi koşturup yorulmaktan internete falan giresi de gelmiyor insanın. Sağdan soldan bulduğum biralarla kafa çekebilirsem ne âlâ. Yoksa işten dönüp, yemek yiyip, yatıp uyuyorum.
Adamlar boş yer bulmuş pamuk işçisi gibi yayılmış koca kıtaya. Bu yüzden her yer birbirine çok uzak. Araban olmadan markete bile gidemiyorsun. Ne bileyim, velev ki evde süt yok, ekmek yok, bekleyeceksin alışveriş günü gelene kadar. Ya da her şeyi 3 katı fiyatla satan benzinciden alacaksın -bu pek işimize gelmeyen bir seçenek. Yaş tutmadığı için alkol de alamadığımızı düşünürsek...
Amerika'da yaşanmaz arkadaş. :) Ben İstanbul'u özledim. Taksim'i, boğaz manzarasını, IETT'yi, evimi, yatağımı, arkadaşlarımı, laptop'ımı, özgürlüğümü... Lanet gitsin, Etiler Starbucks'ı bile özledim. Onun bile tadı aynı değil burada.
Sizi seviyorum, beni unutmayın.
Aşk