13 Kasım 2010 Cumartesi

Ateizm Çığırtkanlığı


Gerek yoktur.

İslam hegemonyasından kendini azat edememil bir ülkenin bireyleri olarak, bazılarımız dinsizliği fazla abartıyoruz. Sanki kendilere (na)kutsal bir görev verilmiş gibi, Facebook'tan video paylaşarak, sağda solda çok gülünç argümanlarla ateizmi savunarak, her zaman ve mekanda "Ben ateistim." diye ilan ederek, "kısmet, inşallah" gibi dil ile bütünleşmiş, artık Allah'la bir alakası kalmamış sözleri bile kullanmaktan kaçınarak kendilerini müthiş modern, übermensch zannediyorlar.

Böyle analarına küfredilmiş gibi ateizm propagandası yapan insanları anlayamıyorum. Daha doğrusu, onları anlıyorum, ama onların İslam propagandası ya da misyonerlik yapanlardan ne farkı olduğunu anlayamıyorum. Zaten dini sevmemek, genelde bu şekilde din propagandası ya da dini baskı yapanları sevmemekten ileri gelir. Dine inanmamaktan değil, dini sevmemekten bahsediyorum şu an.

Ateizm Fenerbahçe ya da Galatasaray değildir. Ateizm yumurtayı ya da tavuğu bağlamaz. Ateizm kendini modern, kuul gösterme aracı değil. Ateist adama kızlar teklif ediyormuş, gibi bir olay henüz meydana gelmemiştir. Ateizm IQ'nuzu arttırmaz. Ateizm kolestrole iyi gelmez, aganigi naganigisi de yoktur. Ateizm goygoyculukla bağdaşmaz.

Ateizm sözde değil, icraattadır. Sana benzemeyen insanların düşünme özgürlüğünün içine tükürüp de, ben özgürlükçüyüm, ben eşitlikçiyim, ben özgürlükleri kısıtlayan her şeyin karşısındayım, diye gelme bana.

Din, bence de, mantıkdışı bir olgu. Ama kimin mantığının dışında? Benim mantığımın dışında. Fakat dine inanan, onu hayatlarının merkezlerine koyan milyonlarca insan var. Ben bu insanları eleştirebilirim, ama onlara "vay gerizekalılar, amma beyinsinsiniz ya, lanet olsun dincilere mallar" şeklinde bir argümanla yaklaşamam, yaklaşmamalıyım. Gerek din konusunda, gerek her türlü düşünce ve inanç konusunda saygı bekleyen ey insanlar... Bulmak istediğiniz gibi bırakın!

6 Kasım 2010 Cumartesi

    Sen, mâvi çicek
    Sen, vâr olmayan
    Çırılçıplak, cisimsiz
    Kundakta bebek gibi
    Geldim semâlarına

    Ne sözler bulayım, ne diyeyim sana
    Hangi dil konuşulur cennet krallığında?

    Allâh varsa eğer, acımın îmânı
    Sen yoksun
    Sen varsan, fevkalâdem,
    Allâh yok

    Sen, denizin oğlu
    Tuzlu teninin her lokmasında
    Bir melek ölüyor hasetinden

    Sen, mâvi çiçek
    Sen, vâr olmayan
    Acımın îmânı,
    Fevkalâdem
    
    Âmâ olur senin nûrunda
    Yaratık ile yaradan...

Her şeyi bırakıp gitmek...


İçin öyle çok sebebim var ki...

Ama eskiden, ben küçükken, hep kötü sebeplerdi bunlar. Sevmiyordum bu dünyayı. Sevmiyordum kendimi. Acı veriyordu aşık olmak. Hatta aşkla acıyı öyle özdeşleştirmiştim ki... Hep imkansız olmalıydı aşk. Hep reddedilmeliydim, aşk acısıyla yanmalıydım. Yaşam ateşim, ilhamım bu aşkın acısından ileri gelirdi.

Sonra... Önce kendimden uzaklaştım. Aşkı bıraktım. Ya da o beni bıraktı. Yine de nihayetinde, aşka yer yoktu artık hayatımda. Tüm acı ve ıstırabıyla çekip gitmişti bu his hayatımdan ve artık, mutluydum. Aşk yoktu, acı yoktu, gözyaşı yoktu. Sevmeyi öğrendiğim gibi, sevmemeyi öğrendim. Seksle aşkın yollarının her zaman kesişmediğini öğrendim. Hatta aşk diye bir şeyin olmadığını öğrendim.

Sadece acı vardı. Aşk zaten, hiç olmamıştı.

Hayatımın bir dönemi ya da yürümem gereken çetrefilli yollardan biriydi bu. Belki de kendimi bir nebze olsun tanımak için, önce kendimden uzaklaşmam gerekti. Kendimden, yaşadığım küçük dünyadan uzaklaştım. Kimsenin beni tanımadığı bir yere gittim. Ve kimsenin sizi tanımadığı bir yerde olmanın en güzel yanı ne, biliyor musunuz? Yabancılık çekmiyorsunuz sizi tanımayan insanlar arasında. Zaten kim tanıyabilmiş ki kendini? Ya da başkasını?

Sonra sana geldim.

Başka türlü aşk doğru hayatıma. Hatta ona aşk demek, hakaret olur. Acı ile aşkı birbirinden ayıramayan ben, daha önceleri aşık olduğum zamanlara baktığımda kendime acıyorum. Bu aşk değil, bu acı değil. Başka bir şey. Bir çeşit sevgi, ama ne çeşit? Bir eforya, pür neş'e... Üzerinden bal gibi mutluluk damlayan bir coşku hali. Bir ateistin Allah'ı bulması. Başka bir yaşamak bu.

Şimdi yine bir her şeyi bırakıp gitmek arzusu doğuyor içimde. Ama bu sefer daha güzel bir yere, daha kutsal bir yere, yüreğimin attığı yere gitmek arzusu. Her şeyi bırakıp gitmekten ziyade, hiçbir şey olduğum bu yerden her şeyin ta kendisine, eşyanın, var olmanın özüne gitmek istiyor ruhum. Eskiden kulak verdiğim bedenim yok oldu, sesi soluğu çıkmıyor. Toza toprağa karıştı bu beden. Ben, baştan aşağı rûhum artık. Özümü buldum. Eşyanın tabiatı, bana tesir etmez artık. Varlıktan öte bir varoluş hapsetti beni. Seviyorum.

"Sana bakmak Allah'a inanmaktır." diyen Erdoğan'ın o güzel ağzını öpeyim.

5 Kasım 2010 Cuma

Neş'e


Sana dair her şey,
Olmak arzu ettiğim gibi
Hürriyet senin özünden ileri
Mut aksediyor içinde dışında
Bundan kelli kanaat edemem aza

Rûhundaki tüm huzur ve neş'eyi ver bana

Sana dair her şey, gıptamı kedere salar
Güzel rûhun nefret nedir bilir mi?
Öyle kolay ki sevmek seni
Melâike izliyor cennetten seni

4 Kasım 2010 Perşembe

aşk...


Bir erkeğin yanında kendim gibi olabilmeyi özlemişim.
Son perdeden gülmeyi...
Bağırarak konuşmayı...
Edepsiz şakalar yapmayı...
Annemden bahsetmeyi...
Doyasıya sigara içmeyi...
Dumanını yüzüne üflemeyi...
Kedileri beslerken alay edilmeyi...
Onun gözlerine bakarken içimdeki sıcacık duyguyu...
El ele tutuşmanın güzelliğini...
Yolda yürürken popişini mıncıklayıp, onu delirtmeyi...
Bilmediğim bir dili çat pat konuşmaya çalışmayı...
Başka bir dilde "Seni seviyorum." demeyi...
Aynı yatakta uyumayı...
Üşüyünce yanına sokulmayı...
Buz gibi ayaklarımı ayaklarıyla ısıtmayı...
Sultanahmet ve Aya Sofya'ya karşı, soğuk ama güneşli bir pazar sabahında kahvaltı yapmayı...
İstanbul'un kömürlü havasını içime çekerek;

"YAŞIYORUM!" diye haykırmayı...

Elimizde bunlar var:

random (7) çeviri (7) niteliksiz bilgi (6) sevgili günlük (6) dimi (5) final haftası (5) translation of poetry (5) şiir (5) şimdi reklamlar (5) ateizm (3) hayatım sikildi (3) kısa öykü (3) nazım hikmet poems in english (3) poetry (3) sex (3) yemek tarifleri (3) öyküler (3) Muse (2) TV (2) aşk (2) blog (2) denemeler (2) din (2) ewan mcgregor (2) istanbul (2) izmir (2) kadın erkek ilişkileri (2) linguistics (2) poème (2) çizim (2) 3D (1) 40. izleyici (1) BÜMAK (1) NY (1) abazanlık (1) aids (1) aile (1) ajda pekkan (1) alıntı (1) amerika vs. türkiye (1) ananas (1) anket (1) avatar (1) ayrılık (1) aşk-ı memnu (1) bilinmeyen gerçekler (1) bir günah gibi (1) bira (1) burger king (1) ceci n'est une pipe (1) curt wild (1) duman (1) facebook (1) filistin (1) film (1) fransızca (1) français (1) freud (1) gaykedi (1) gel gör beni (1) gramer (1) hamster yemi (1) hastalık hastası (1) hayat (1) ikea (1) inekler (1) internet (1) israil (1) itü sözlük (1) kalbim ege'de kaldı (1) kelimeler (1) kendime not (1) kilyos (1) krema (1) kızarmış ekmek (1) lover you should've come over (1) martin luther king (1) mcdonalds (1) mid-term (1) müzik (1) oasis (1) olmayan adam (1) olric (1) oscar wilde (1) pasta (1) pastafaryan ne demek (1) patlıcanlı kabaklı makarna (1) pedofili (1) pedophile beards (1) psychology 101 (1) rapist glasses (1) sportsfest (1) star wars (1) steakhouse (1) sıçtın mavisi (1) texas (1) the ballad of reading gaol (1) the x files (1) to-do list (1) tutunamayanlar (1) usa (1) var olmak (1) velvet goldmine (1) video (1) webstats (1) yorum denetimi (1) yunanistan (1) yunus emre (1) çürük raporu (1) ödev (1) özgürlük (1) öğrenci evi (1)
 

Blog Template by YummyLolly.com - RSS icons by ComingUpForAir